G-T2HYGSVLZV
top of page

Makaleler

AB’ye Üye Olmak veya Olmamak (Türk Kardeşlerime Bir Çağrı)

Bundan 17 sene önce 2007’de, Türk Kardeşlerimle bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi) ismiyle bir yazı yazdım ve İnternette yayınladım. Çok ırkçı bir azınlık dışında herkes beğendi.


Eğer Türk kardeşlerim, özellikle Türkiye Cumhuriyeti o yazıyı uygulasalar, 21. Yüzyıl Türk asrı olur; Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle milletiyle muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkar. Yoksa bazı küresel güçlerin C Planında var olduğu gibi, fakir bırakılıp dini duygularını ajite ederek medeni dünyaya özellikle Hristiyan dinine karşı terörize edilecekler. Ve bunun sonucu Orta Asya’ya sürüleceklerdir. O yazıyı siz değerli dostlarımla, sekiz kelime değişiklikle bir daha paylaşıyorum. Şimdi edebi bir yazı yerine sadece beş notayı kaleme alacağım.  Edebi yazamıyorum. Çünkü Türk mukadderatı için durum çok kritik. İnşaallah Türk Milliyetçileri bu notaları ciddiye alırlar.


Birinci Nota: Türklerin tarihi çok eski değildir. Türkler 2200 yıl öncesine kadar göçebe idiler. Un ile koyun, gerisi oyun, diyorlardı. 2200 yüz yıl önce, medeni ve refah içinde yaşayan Çin'e saldırıyorlardı. Çin onlara karşı ta o tarihten 1700 yıllara kadar tam 21.600 kilometre set yaptılar. Hunlar Çin ile baş edemeyince bu sefer Avrupa’ya saldırdılar. İcraat şöyle idi: Her şey yağmalanır ve bir kısım nüfus o yağmalanan bölgelerde kalıp yerleşirdi. Şimdiki Macaristan, o Hunların torunlarıdırlar. Nitekim ülkeleri Hungaria’dır. Bu saldırılar Orta Doğu’ya doğru da olurdu.


Orta Doğu'ya en son saldırı, Cengiz ve Hülagu istilalarıdır. Kendilerine karşı gelen her şehrin tamamını kılıçtan geçiriyorlardı. Ve bütün İslam medeniyetinin mirasını yok ettiler, Dicle ve Fırat’a döktüler. Allah var, bunlardan yaklaşık üç yüz yıl önce gelen Selçuklu akınları İslamiyet sayesinde medenileşip, İslam’a hizmet bile ettiler. Fakat Cengiz ve torunu Hülagu onları da temizlemişti.

Türk Kardeşlerimle Bir Hasbihal (Durum Değerlendirmesi)

Yirmi beş yıllık yazarlık hayatımda 3000 sayfalık yazı yazdım, fakat siyasetle ilgili hiç yazmadım. Çünkü hiçbir zaman siyasi bir kimliğim olmadı.

İkinci olarak, herkesin temel ihtiyacı olan yani insanı hayvandan ayıran, ona Âdemiyet şerefini veren ilim, dil ve dini metinlerin mucizevî tahlilleri üzere çalıştım.

Üçüncü olarak, başta devletler olmak üzere bütün cemaatler, dinî kuruluşlar, siyasî partiler, yüz milyar dolar bütçeleriyle daima siyaset üzere çalışıyorlar ve yazıyorlar.

İşte, buna rağmen ortalık öyle siyasî bir sis ile kaplanmış ki, ak ile kara birbirinden ayırt edilmiyor. Ve bu konuda çokça sorular bana geliyor. Ben de bu konudaki fikirlerimi ve notlarımı bu memleketin insanlarıyla paylaşmak istiyorum. Herkesin bana katılması gerekmez. Amacım; ak ile karanın, iyi ile kötünün birbirinden ayırt edilmesidir. Bu notlar bir miktar dağınık kalıyor, çünkü siyaset yamalı bir bohça gibidir. Evrensellik ile lokal düşünmenin, bencillik ile fedakarlığın içinde cirit attığı bir alandır. Yeryüzü kitabının satırlarını yazan en parlak bir mürekkeptir.

İmtihanı Kazanma veya Kaybetme

Mütefekkir ve çalışkan, edebiyat öğretmeni manevi bir kardeşim vardı. Dindardı, ama namaz ona ağır geliyordu. Bazen de arayışa çıkıp Sartre’ı okuyordu. Yurt dışına çıkacağım; Fethullah Hoca Efendinin yüksek davasına hizmet edeceğim, diyordu. Sonra Erdoğan-Fethullah kavgası kızışınca ve milyonlar ya hapse veya açlığa mahkûm olunca, bana: "Hocam, bunda bir yanlışlık var. Eğer Allah olsaydı, mutlaka Fethullah’a yardım ederdi." dedi. Dünyanın bir imtihan için kurulduğunu tam anlamamıştı. Ve kendisini çok sevdiğim halde uzun bir dönem benden ilişkisini kesti. Bu Haziran-2023 ayında Dücane’ye verdiğim cevapları okuyunca, "Hocam, Dücane Cündioğlu haklı." dedi. Ben, galiba yazıları okumamışsın, yoksa öyle demezdin deyince; "Sen Allah’a inandığın için o bilgileri görüyorsun; ben inanmıyorum. Dolayısıyla Kur’an’dan çıkardığın o bilgileri göremiyorum." dedi. İşte bu münasebetle bu başlık altında bu kısa yazıyı kaleme almak ihtiyacını hissettim. Şöyle ki:

İmtihan kelimesi, altın, gümüş gibi madenleri ateşte kaynatıp, kül ve topraktan ayrıştırma demektir. Bu kökten gelen mihnet kelimesi ise, acı ve musibet ateşiyle insanların çok azap çekmesi manasına gelir. İmtihanın deyim manasının ise, iki aşaması var: 1) Kâinatın diyalektik yapısındaki zıtların birbiriyle savaşması ile uzun bir evrim sonucunda halis varlık madeninin ortaya çıkması.  Kur’an bu safhaya sıcak-soğuk, gören-kör, tuzlu-tatlı, cennet-cehennem, gece-gündüz, karanlık-ışık gibi karşılaştırmalarla bizi gerçek diyalektiğe ve ilme alıştırıyor. 2) Bu birinci aşamanın zirvesi olarak, insanlık aleminin binler test edici faktörle, adeta her insanın bir kâinat kadar gelişmesi veya kaybetmesi şeklinde imtihan icra oluyor. Bu her iki aşamada da Allah’ın yaratmasındaki amacı, sonsuz manaları, kemalatı (olgunlukları) ve güzellikleri elde etmesidir. Bu ikinci aşamadaki imtihanın Kur’an’daki ismi iptiladır. Yani insan bir çekirdektir, bir habbedir, muhabbetle ve belalarla ya filizlenip sonsuzluğu kazanıyor veya çürüyor. Kur’an’da imtihanı kazanmanın ismi fevzdir. Bu kelime, varlığın artırılması demektir. Kaybetmenin ise, ismi haybettir. Bu da hayal kırıklığını yaşamak demektir. Çünkü insan için hedeflenen sonsuzluk ancak hayal ile somutlaşır ve anlaşılır. (Haşir ve Şems sureleri).

Kürt Açılımı Üzerine Siyasî Düşünce Notları

[Önemli Bir İlave:

Bu yazı yeni değildir. 15 sene önce birçok dergide ve sitede yayınlanmış, iktidar ve muhalefetten birçok zevata gönderilmiştir. Sakın bölücülük gibi bir su-i zanna sizi kaptırmasın. Nitekim zamanında birçok Kürt yazar beni Türkçülükle itham etti, bu yazıdan dolayı. Bunu bugünlerde yeniden yayınlamak istiyorum. Ama şu güncel ilaveyi de zorunlu gördüm. Şöyle ki:

Türkiye siyasal sorunlarını siyasetle ve yeni oyun kurmakla çözmek yerine; onlarla savaşmayı seçiyor. Hem trilyon dolarları boşa gidiyor. Hem o sorunlar çözülmüyor; gittikçe daha çok büyüyor. Bu yöntem için üç gün önce şu analizi yayınladım. Çokları beğendiler:

Sorunların Çözümü İçin Birinci Teknik Çare:
Sorunlarla asla savaşmayın; onları yönetmeye ve idare etmeye bakın. Evet tarihte vahşetin çeşitleri çok yaygın olduğundan, çaresizlikten bazen dinler savaşmıştır. Fakat İsa, medeni ve bilimi esas alan Roma’ya gelince artık bu savaşı kaldırdı, sağına vurana solunu da çevir dedi. Demek çağımız medeni ve ilim çağı olduğundan asla ve asla sorunlarla savaşılmaz. Çünkü savaş sadece vahşi hayvanlara ve vahşi insanlara karşı meşru kılınmıştır. Ölçüsü de şudur: İnancını ve dinini özgürce yaşadıktan sonra her şey tamam demektir. Kur’an’dan, zorla inancından caydırılma demek olan fitne kavramına bakın. (Bu konuda Bediüzzaman, Nutuk ve Makaleler kitabı iyi bir rehberdir.)

Toplum Olarak Neden Bu Kadar Rahatsızız

Dış sebep olarak onlarcasını sayabiliriz. Fakat bu rahatsızlığın temel üç nedeni var. Biz bir teşhis ve tedavi hükmünde olan bu yazıda önce zahiri dış sebepleri sıralayacağız. Sonra bu rahatsızlığın ve bu dış sebeplerin temel üç nedenini analiz edeceğiz. Daha sonra bütün bunların çözüm yol ve yöntemleri olarak arada ve sonda beş-on pasajı kaleme alacağız. İşte:


Seksen altı milyon insanımız, açlık sınırı altında geçiniyor. Toplumun yarısından fazlası hiçbir ekonomik üretimi yok. Poliste 12.688 kişi kriminal olarak takip ediliyor. Savcılıkta tam 500 bin dosya takiptedir. Üç yüz bin mahkûmumuz var. Tam kırk milyon öldürücü silah var. Bunun otuz altı milyonu ruhsatsız. Toplumun yarısı uyuşturucu kullanıyor. Mersin dünyada uyuşturucu trafiğinde en birinci yer olabiliyor. Yılda yaklaşık kırk ton uyuşturucu geliyor. Ve şimdiye kadar hiç kimse hapse girmedi. Geçim yetersizliğinden ve kocalarını aldatmaktan, dünyada kadın cinayetlerinde birinciyiz. Gençliğimizin yüzde otuzu deist ve ateist oldu. Bu ise bir Müslüman için hiçbir sosyal ve ailevi değeri tanımamak, mutlak olarak sefil veya anarşist olmak manasına gelir. Vesaire…

Allah, Ruh ve Bilinçdışı

Bu başlığın altındaki derin ve çok katmanlı manaları kökten anlamak için, önce şu beş maddelik bilgileri dağarcığımıza koymamız lazımdır.


1) İnsanda iki temel algı organı var. Biri üst korteks, başka bir tabir ile akıl; diğeri bilinçdışı, diğer bir söylemle kalp. İşte Tarihi dahi bilinçdışı yönüyle ele alan Arnold Toynbee’nin Tarihçi Açısından Din kitabındaki tespitiyle, üst korteks organının bilinçdışı algımıza oranı, ucu bucağı olmayan bir dikenli çölün içinde tek gül ağacı gibidir. Evet Toynbee bilinçdışına dikenli çöl diyor. Çünkü varlıkta ne varsa insanın bilinçdışında arketip olarak vardır. Onda Tanrının arketipinden tutun ta bütün canavar hayvanların arketipine kadar her şey vardır. Arınma denilen gerçeklik, insanın nefs-i emmare (kötülüğü emreden kişilik) denilen bu canavar yönleri ve bu incitici dikenleri temizleyip, o bilinçdışında Tanrıya, ruha, meleklere ve başka sayısız pozitif duyguların arketipine yer açmasıdır. Hemen hatırlatalım; kalp deyince göğsümüzdeki kan pompasını anlamayın. Onun bilinçdışı içindeki yeri çok küçüktür. Belki bağırsaklar kadar bile etkileşimi yoktur.


2) Amerika Beyin Cemiyeti ile Avrupa Beyin Cemiyetine üye olan, beyin cerrahı Prof. Dr. Türker Kılıç din konusunda agnostik olduğu halde, varlık sisteminde gerçek varlık datalar değil de datalar arası oluşan network tarzındaki bilgi olduğunu keşfetti. Zaten eşyayı eşya kılan bu yazılım ve bilgidir. Biz Allah veya Ruh deyince mahiyet olarak bu bilgiyi anlıyoruz. Bilindiği gibi bilgi ölümsüzdür. Hele insan gibi sonsuz bilgi-işlem hacmine sahip ise. Nitekim bu varlık dosyaları, dünyadan ilişkileri kesilince yok olmuyorlar, dördüncü boyuta yani berzah alemine geçiyorlar. Ve ikinci dirilişe kadar dünyaya asla dönemiyorlar. (Müminun Suresi, 100)


Bir Not: Bu sonsuz bilgi-işlem, kaos matematiği ile düzenini aldığı için, onda her şey sonsuz ihtimallerden bir ihtimal de olsa hep o ihtimal oluyor. Kur’an bu kaos matematiğine emir yani buyruk diyor. Ruh, kıyamet (diriliş) ve atmosfer bu emirle yönetilir, diyor. Allah’ın böyle sonsuz bilgisi ve gücü olduğu için O, hiçbir şeye muhtaç değildir, bütün insanlarla tek tek ilgilenir. Bu ilginin eski ismi inayettir.

Dücane Cündioğlu’na Cevap-2 veya Allah’ı Tam Tanımak

Medyadaki pozuyla ve 200 küsur videosuyla, en alim, en büyük mütefekkir benim diyen Dücane Beyefendi, Haziran yedide ve on birde en ciddi iki canlı videosunu üçer saat olarak yayınladı. Birincisinin özeti şu idi: “Yunan kültürü ve bilimi, Kur’an’dan, yedi yüz ve beş yüz yıl önce olduğu halde Kur’an’dan daha ilmidir, Kur’an o ilim ve felsefe yanında bedevi ve ilkel kalır. Mesela, Kur’an akıl ve beyin kelimelerini hiç kullanmamıştır.” Ben aynı hafta içinde Dücane Cündioğlu ve Akıl diye sekiz sayfalık bir cevap yazınca, ikinci videosunda Kur’an’ın ilkelliğini bu sefer Kur’an’ın Allah algısıyla anlatmaya çalıştı. Evet Dücane bu gibi videolarla iki şeyi amaçlıyor: 1) Benden daha alimi ve mütefekkiri yok. 2) Beni dışlayan, Yeni Şafak Gazetesinden kovan ve benden milletvekilliği gibi bir siyasi görevi esirgeyen siyasal İslamcılar işte böyle ilkel bir kitaba uyuyorlar. Bilimden ve akıldan rahatsızdırlar. Evet Dücane Cündioğlu açık güreşmiyor. Üç şeyden dolayı psikolojisi bozuktur. Hayatta ciddi bir üretim yapmamaktan, Müslüman camiada bir makama gelememekten ve inanç olarak sağlıklı bir bilgi ve irfanı elde edememekten. Nitekim inanmakla küfür arasında gidip gelen Mustafa Öztürk, Talha Alp ve Sevan Nişanyan ile yaptığı videolar bunun bariz bir kanıtıdır.


Yanlış anlaşılmasın ona karşı ben siyasal İslamcıları tutmuyorum, onları savunmuyorum. Çünkü din, varlığı ve hayatı tanımak ve gereğini yapmak demek olan irfan, ebediyeti kazanma ve adalet iken; siyasal İslamcılar, dini siyasetten, iktidara gelmekten ve ganimet ismi altında yolsuzluktan ibaret biliyorlar. Ahlak ve adalet nedir hiç bilmiyorlar. Ben burada Dücane’ye karşı onları savunmayacağım. Yalnızca insanlık için irfan, ebediyeti kazanma, ahlak ve adalet olan Kur’an’ın Allah algısını anlatacağım Çünkü Dücane Haziran 11 videosunda ağırlıklı olarak bu noktaya fokuslandı. Dedi ki: Kim, Kur’an’ın Allah algısı, Allah gökte tahtında oturuyor, eli, elleri, gözleri, avucu var diyen muhaddislerin Allah algısından çok farklıdır dese, kim Emeviler İslam’ı bozdular diye iddia etse o yalan söylüyor”.


İşte sadece bu ikinci videoya cevap olarak beş maddelik izahatı burada kayda geçiriyorum. Konuyu kısa keseceğim, ama Allah’ı tanımak kolay bir konu değildir. Tam bir cilt kitap ister. Bununla beraber biz 22 sayfada özetleyeceğiz. İzahatın uzamasından sizlerden özür diliyorum.

bottom of page