top of page
  • Siyah YouTube Simgesi
  • Siyah SoundCloud'a Simge
  • Siyah LinkedIn Simge
  • Black Twitter Icon
  • Black Facebook Icon

Makaleler

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün Muhakemat Çalışmalarının Raporu

Bu rapor, Ahmet Bey’in çalışmalarının %90-95 eksik, yetersiz ve yanlış olduğunu belgeleyecektir. Peşinen söyleyeyim, onun şahsı ile ilgili benim bir sorunum yoktur. Hatta çalışkanlığından ve ihlasından dolayı sevgi ve muhabbetim dahi vardır. Fakat bilgi toplarken iyi bir eleştirmen olmadığı anlaşılıyor. Eleştiri, elemekten geliyor. Yani alim kişi birçok bilgi görür; fakat onların doğru ve yanlış olanlarını ayıklar; gerçek manada muhakkik ve araştırmacı olur. Ahmet Bey ise, böyle davranmamıştır. Normalde, dili bugünkü nesillerce ağır olan bu Muhakemat kitabını açıklaması gerekirken, ilişkili olup olmadığına bakmadan üstelik kitabın içindeki o pırlanta bilgileri hiç açmadan onu haşiyeler ile şişirmiştir. 


Bu raporda detaylı olarak 200 tane yanlış ve eksiği dillendireceğiz. Fakat detaya girmeden önce beş temel ve her sayfada tekrarlanan beş yanlışı burada hemen kaydetmemiz gerektir.


Peşinen söylüyorum, benim amacım birilerini kınamak veya kızdırmak değildir. Bir Nur Talebesi olarak, Nur Cemaatinin, İslam Aleminin ve hatta bütün insanlığın ilimde terakki etmesinden kendimi sorumlu hissettiğimdendir, yazdıklarım.

İslam Kelimesi: Sözlük ve Din Olarak

İslam kelimesinin kökü silm kelimesidir. Bu ise soyut mana ve deyim olarak, barış demektir. Somut manası da merdiven demektir. Çünkü merdiven, aşağı ile yukarıyı birleştirip barıştırıyor. İslam kelimesi, İf’al kalıbının altı manasından en çok kullanılan, kök kelimeleri geçişli (müteaddi) yapmaktan, barıştırma demek oluyor. Peki neyi barıştırıyor? En başta fakir ve zengini, soyut ile somutu, doğu ile batıyı, Musa ile İsa’yı, toplum ile bireyi, madde ile manayı, dünya ile ahireti, kadın ile erkeği ve en önemlisi de iman ile bilimleri barıştırıyor.


Tarihte birçok uç dinler, mezhepler ve siyasi akımlar hep var olmuştur. Semavi yani vahiy ile gelen dinlerin ise, (4/163; 42/13) Nuh’tan Muhammed’e kadar hepsinin ismi İslam’dır. Fakat şiddetli ihtiyaca binaen onlar da bazen uç olabiliyorlar. Şöyle ki:


Kur’an, İslamiyet’in, 4000 yıl öncesine dayanan Hz. İbrahim dininin aynısı olduğunu söylüyor. (22/78) Bu dinin ismi İslam’dır. İslam, bütün zıtları dengelemekle barıştırıp yaz ve kışı bahar yapmaktır. Hristiyanlığın, Budizmin ve daha sonra İslam Tasavvufunun ruhaniliği esas alması, Yahudiliğin ve İslam Fıkhının devlet ve şeriatı esas alması, tarihî mecburiyetten kaynaklanmış birer sapmadır. Yoksa onlar da aslında İslam idiler. (3/84) Evet, Yahudilik, özünde ve temelinde Musa ile Harun’un (şeriat ile velayetin) birliğidir. Hristiyanlık da özünde ve temelinde Tevrat ile İncil’in beraberliğidir. (Matta, 5)

Safsata ve Hakikat Kelimelerinin Etimolojisi

Medeniyetin başlangıcı kabul edilen 12 bin sene öncesinden ta M.Ö. 700’lü yıllara kadar, insanlar mitolojik düşünürdü. Yani uyanıkken bile rüya görür gibi, kavramları somut olarak anlar ve anlatırdı. Her şeyi, canlı ve ruhlu birer tanrı (melek) olarak görüyorlardı. Onlar meleklere de tanrı diyordu. Çünkü Tanrının da meleklerin de öz varlığı, yazılım ve bilgidir. Demek her ikisi de ölümsüz olduklarından dolayı ortak isim almışlardır. Arapça ve İbranicede de Tanrıya Melik, meleklere de melek ve melaike denir. Yani değişen bir şey yoktur.  Fakat arkeologlar bu farka dikkat etmemişlerdir.


Evet, o kadim dönemlerde, soyutu kavrayan üst korteks (akıl) fazla çalışmıyordu. Onun yerine bilinçaltı (kalp) çok çalışırdı. Sonra Yunanlıların yaşadığı site devletlerde gerçekleşen özgürlük ve refahtan dolayı, soyut düşünce filizlenmeye başladı. Bilim ve felsefe ekolleri ortaya çıktı. Yüzlerce farklı fikir ve ekoller o kadar ileri gitti ki, varlık ve hayatta hakikat yoktur; varsa da biz asla bilemeyiz, diyen Sofistler (sofizm) meydanı aldı. Bu kelime, Yunanca bilgelik ve bilim demek olan Sofya kelimesinden türemedir. Ayasofya (kutsal bilgelik) kelimesi de buradan geliyor.


Çok acıdır ki, Sokrat, Platon ve Aristo gibi dev filozoflara rağmen ve iki bin yıl insanlığın kullandığı ahlak, ruhaniyat ve bilimlerine rağmen; gerçek felsefeci biziz, diyen bu sofist akım, Yunan bilim, medeniyet ve felsefesini bitirmek üzere iken Hristiyanlık, Bizans’ı elde edince artık bütün felsefeleri yasak etti. İslam dünyasında da Gazali, böyle bir yasağı Selçuklu devleti eliyle uygulattı. Bu da çok daha sonra dünyada özellikle Avrupa’da materyalizm safsatasını doğuracaktı.

Bahane Kelimesinin Etimolojisi

BAHANE: Farsçada, varlıklarla beraber olan neden demektir. Ba, ile demektir; han, çoğul eşya zamiridir; sondaki harf de tekillik içindir. Türkçeye geçerken, gerçek olmayan neden manasına kullanılmıştır. Günümüz dili ile buna sebep de denir. Aslında sebep, etimolojik olarak, yol ve yöntem demektir. İlim dünyasında asıl neden manasında, sebep kelimesi değil de illet ve illet-i tamme (eksiksiz neden) kelimeleri kullanılır. Hastalıklara da illet denir. Çünkü gerçekten her hastalığın ilmi bir nedeni vardır. Nitekim illet-i tamme var olursa, zayıf bir neden olan insan iradesi susar, kader konuşur, denir.


Başta İmam Eş’ari, Gazali ve Said Nursi, sebeplerin etkisini tamamen reddediyorlar. Dışardan Allah’ın müdahalesini gerçek sebep ve neden olarak kabul ediyorlar. Hâlbuki hiçbir bilim dalı bu yaklaşımı yani ötelerden bir müdahaleyi desteklemiyor.


Çünkü her şey sonsuz bir yazılım (ilim) tarafından yönetiliyor. Ve bu yazılımda sebepler ve illetler, o yazılımın tuşları ve datalarıdırlar. Dini ifade ile söylersek sebepler Allah’ın eli, kolu ve parmaklarıdırlar. Çünkü Varlık sonsuzdur, bir tanedir. İslamiyet ona Allah ve Rahman diyor. Nedenleri de alt dosyalar olarak O'nun eli, kolu ve parmağı diye kabul ediyor.

Logos (evrendeki mantık ve bilim) ile Diriliş

Önce kısa beş temel bilgiyi kendimize esas ve temel yapalım. Ki gerçek varlık, bilinç ve hayat olan bu değerleri bulalım.


1- Yokluk gerçek manasıyla yoktur. Yokluk denilen hakikat ise soyut varlık boyutudur. Evet, fizik olarak bugün biliyoruz ki sonsuz uzay veya uzaylar, sonsuz enerji çeşitleri ile doludur. Enerjinin olmadığı yerde ise gerçek varlık olan bilgi, bilinç ve enformasyon vardır.


2- Bu sonsuz yapı ile beraber varlık sistemi üç ana elemandan oluşur.


a) Sonsuz enerji.

b) O enerjiye form veren sonsuz yazılım.

c) Ve bu ikili yapıyı sonsuza dek geliştiren evrim gerçeği.


Semavi dinler bu üçlü sacayağına kudret, ilim ve irade diyor.


3- Büyük patlama veya büyük genişleme sadece bir tane değildir. Varlık sisteminin sonsuz olmasından dolayı, onun numuneleri olan büyük genişlemeler de sonsuzdur. Ontoloji ve Fizik disiplinleri bize bunu dedirtiyor.


4- Logos, kelime olarak, mantık ve akıl demektir. Sonra söz manasında da kullanılmıştır. Çünkü her söz, beynimizin mantığından ve aklından süzülür. Bilimlere de logi ve loji denilir. Çünkü her bilim dalının kendine has bir mantığı vardır. Evet, gerek soyut ve gerek somut her varlığı var eden, onun içindeki bu mantık ve akıl yani bilgi ve yazılımdır. Bu bilgi ve yazılım varsa o şey canlıdır, yoksa kıyameti kopmuş yani ölüdür.


5- Varlık sistemi yazılım olduğundan, sonsuz bir ana dosya olarak vardır. Bir de sonsuz alt ve ara dosyalar olarak vardır. Ama sistem tamamen birlik içinde birbirine entegredir. Mesela atomlar, hücreler, bedenler, kişilikler ve kolektif kişilikler (arketipler) gibi sonsuz dosyalar olarak hem birbiriyle hem ana dosya ile bir bütündürler. Demek şirk ve bölünme mümkün değildir. Dinler, birer alt dosya olan bu kolektif kişiliklere ruh, cin ve melek diyor. Demek Allah birdir, hiçbir dosya ona ortak değildir. Ve kötü denilen bazı alt dosyalar bu sonsuz sistemde iyiliğe dönüşüyorlar. Şeytan Azazil (bilgi meleği) oluyor.

İnsanlık Gerçeği

Varlık ve Hayatta Önemli Anlamlar Vardır Dedirtir.


(Nihilizme, değersizliğe, depresyona ve asıl karanlık olan cehalete ilaç olacak; çağımızda hurafe olarak anlaşılan dinlerin doğru anlaşılmasına sebep ve altyapı olacak bir yazı.)


Bu son dönemde şiddet ve savaşlar, sahtekârlık ve yalanlar hız kazandı. Ayrıca çok acıdır ki bunlara taraftar insanlar seçimleri kazanıyorlar. Dolayısıyla varlık ve hayatın anlamı bir derece kayboluyor. Bu ise toplumlarda anarşinin kök salmasına sebep oluyor. Ben buna çare olarak bir Kur’an tefsirine başvurdum. Onda deniyordu ki: Hakk, hakikat ve anlamın ilk ve en birinci şahidi insanlıktır. İnsanlık, İsm-i Hakkın somut tecellisidir. Nitekim bir semavi dine ve bir manevi geleneğe sahip olmayan birçok filozof da değersizlikten, dolayısıyla anarşizmden kurtulmak için Hümanizme yani insanî hakikate başvurmuştur. Kitaplarımda bu gerçeği gösterecek çok bölümler var. Hatta İnsan Nedir’in Cevabı isminde bir eserim bile yayınlandı. Bu realite ile beraber, bu insanlık gerçeğini açıklayan benim düşüncelerimi değil de bizzat kutsal metinlerin analizinden iki makaleyi buraya alıyorum. Ki toplumumuzda anomi ve değersizlik çirkinliği yerleşmesin. Bilim ve aydınlanma çağında olan insanlık, İnsan-ı Kamilleri (Tanrı İnsanları) sonuç versin.

Yol ve Yolsuzluk

Yol, hece dillerinden olan Türkçede tek heceli bir isimdir; yolmaktan gelir. Çünkü insan yerde yürüyünce, yeri adeta yolmuş oluyor. Bu kavramın semantik manalarını anlamak için, üç harfli kökü ile beraber beş türevli hallerine bakmak lazım. Arapçada yol manasında iki kelime var, tarik ve sebil. Tarik, tepilen ve vurulan yer demektir. Sebil ise engelsiz ve açık yol manasınadır.


Ayrıca, gidilen yol ve yöntem manasında mezhep kelimesi var. Kelamcılar, fıkıhçılar ve hadisçiler, kendi yol ve yöntemlerine mezhep deyince, onlardan sonra ortaya çıkan tasavvuf ehli de kendi yol ve yöntemlerine tarikat kelimesini kullandılar.


Bunlardan Kur’an’da 4-5 adet geçiyor. Fakat hedefe vardıran yol, halkın deyimiyle yolunu bulmak, yani Hidayet kavramı tam 288 sefer geçiyor. Evet, bir yola girmek, bir şeyi icat etmek, hatta bir canlıyı oluşturmak kolaydır. Önemli olan, sonsuz tekâmül sürecinde o varlığı ve o canlıyı zirveye ulaştırmaktır; hedefe ve ebediyete vardırmaktır. Buna işaret olarak Hidayet kelimesinin kökü HDY 19 ediyor. Varlık manasındaki vücut kelimesi de 19 ediyor. Bu sayı ise zirve durumların sembolüdür.


Bu hidayet kökü Araplar için çok önemli idi. Çünkü her on kişiden biri çölde kum fırtınası içinde yolunu kaybediyordu. Ne ismi ne mezarı kalırdı. Arapçada bu yol kaybetmeye dalalet denir. Yolu başarı ile bitirmeye de hidayet denir. Eğer bu yol etrafı bariyerli ise ve kendisi geniş ise, ona Sırat-ı Müstakim denir.


Bu hidayet yolundan kenar taraflara çektiren yani saptıran faktöre de fitne denir. Fettane kadın, insanı doğru yoldan saptırdığı için o ismi almıştır. Anarşizme de fitne denilir. Çünkü anarşizm, toplumu doğru hedefinden saptırıyor.

bahaeddin sağlam

Konuşma daveti ve medya başvuruları için, lütfen iletişime geçiniz

+90 533 163 09 12

İstanbul | Türkiye

© 2024  Tüm hakları saklıdır.

  • Bahaeddin Saglam YouTube
  • Bahaeddin Saglam SoundCloud
  • Bahaeddin Saglam LinkedIn
  • Bahaeddin Saglam Twitter
  • Bahaeddin Saglam Facebook
bottom of page