Marifet ve Velayet - Allah'ı Bilmek ve Allah'a Yakınlık -
Yayın Tarihi: 2014-08-30
ISBN: 6056475733
Baskı Sayısı: 1. Baskı
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 352
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 14.5 x 21.5 cm
Varlık, yaratılış ve Allah birbirinden ayrı değildir; yaratmak Allah’ın kendini ve isimlerini yaşamasıdır. Kur’an Allah, her şeyde şehiddir, derken bu hakikate baktırıyor. Çünkü şehid, bir hakikati fiilen yaşayan demektir. Şahid ise dışarıdan gözlemleyen demektir. Kur’an Allah’ın şahitliğini sadece insanın yaptığı işlerde dile getirir; diğer işlerde Allah şahiddir, yerine Allah şehiddir, diyor. Bu önemli nükteyi bildikten sonra; dünya ve insan, kâinat içinde bir kum tanesi bile değildir; dolayısıyla sadece dünyamıza ve insana göre dizayn edilen dinî literatür gerçek değildir, diyenlerin yanlışı ortaya çıkar. Dindarlar da dinî hakikatlerin evrenselliğini ve sonsuzluğunu anlar, varoluşsal kaygıları biter, dünyada dahi cennet hayatını yaşarlar.
Hulasa: Varoluştaki bütün enerji, Allah’ın kudreti olduğu gibi, bütün formlar ve olaylar ve eşyanın asıl varlık sebebi olan yazılım ve programlar, Allah’ın ilmidir; yaşamak ve gelişme sürecinin ruhu ise, Onun iradesidir. Allah dışında hiçbir şey ve hiçbir gerçeklik yoktur ki, ateizmin ve dinsizliğin sağlıklı bir değeri olsun. Fakat Allah, bu gibi şeylere izin veriyor ki, sonsuz varlık sistematiği içinde insan denilen güzel ve önemli hakikat, özgürlük çerçevesinde gerçekleşsin.
Bu bütüncül gerçeklik, Ortaçağda din ve bilimin ayrılığından önemli ölçüde zihinlerden kaybolduğu gibi; asrımızın bilim ve felsefesinin öncüleri olan Freud, Jung ve Adler’in ayrılığından da ayrıca darbe aldı. Çünkü Adler, sadece gücü gördü; Jung her şey bir dosya, yazılım ve arketiptir, dedi; özgürlüğü dışladı. Freud ise hayatta tek değer, insanın özgürlüğüdür; dolayısıyla insan kendini, aile ve din obsesyonlarından kurtarmalıdır, diye iddia etti.
Evet, bunlar ve bunların öncüleri olan Batılı feylesoflar, iki bin yıl önce İsanın anlattığı birliği göremediler, zihinler şizofren oldu. Bu şizofrenlik daha sonra topluma yansıdı.. Galiba buradan da biyolojiye ve ekolojiye yansıyacaktır. Hayat, gerçekliğini kaybettiği gibi, ruhunu da kaybedip ölecektir. Eğer yeni bir ruh ve yeni bir anlayış, sistemin içine üflenmezse..