top of page
  • Siyah YouTube Simgesi
  • Siyah SoundCloud'a Simge
  • Siyah LinkedIn Simge
  • Black Twitter Icon
  • Black Facebook Icon

Sure Tefsirleri

Kur'an'ın Temel Kavramlarından Biri Olan El-Kur'an

Kavram kelimesi, Türkçedeki kavramaktan türetilmiş olup, Arapçadaki mefhum, mana,
mazmun ve tarif kelimelerini içerir. Çünkü bütün bu kelimelerin içerikleri, zihin tarafından kavranılırlar. Mefhum, insanın herhangi bir kelimeden anladığı mana demektir. Mazmun, kelimenin doğrudan veya dolaylı olarak içerdiği mana demektir. Tarif ise, adı konulan özneyi tanıtan cümle veya kelimeler demektir.


Istılahî manada yani mantık ilminde tarif küllîdir. Yani herhangi bir tarifin, tanıtılan özne
kavramın içine giren öğeleri cami’ (kapsayıcı) ve girmeyen öğelere mani (engelleyici) olması gerekmektedir. İnsan için “O, düşünen bir canlıdır” ifadesi ve tarifi gibi...


Konumuz olan Kur’ân kelimesinin kavram ve tarif oluşuna girişmeden önce, bu kelime ile ilgili yazılmış kitaplara da bakmamız gerekir... Ancak bu kitaplarda genellikle derleyici, toplayıcı bir tanım bulamıyoruz. Bu kitaplarda o kadar çok alternatifli tanımlar sunuluyor ki, Müslümanların en temel kaynağı olan bir kitabın isminin ne manaya geldiğini bilemez hale geliyorsunuz!


Evet Kur’ân kavramı için, efradına cami, ağyarına mani bir tarif henüz bulunmuş değildir. Yani neyin Kur’ân olduğunu, Kur’ânın ne olduğunu bihakkın bilmiş değiliz... Halbuki; normal bir Arapça sözlüğe bakılsa, KRN ve KRE kelimelerinin etimolojisi çıkartılsa ve içinde Kur’ân kelimesi geçen 68 ayet taransa, çok açık, bedihî ve evrensel bir tanım bulunabilir; ifadeleri mucizeli olan harika Kur’âna... İşte:


İmam Şafii, Kur’ân Allah ile Resulü arasında kullanılan özel bir isimdir; müştakk (türetilmiş) değildir, diyor. Diğer alimler ise, Kur’ân ya KRN veya KRE’den müştaktır demişler.


Eğer KRN’den müştak ise, bir şeyin eşi, benzeri, arkadaşı manasına gelir. Ve eğer KRE’den müştak ise; bu da ya “kıraet” kelimesinden mübalağa masdarıdır. Veya toplanmış, derlenmiş kitap; veya hamile kalınmış ve doğrulmuş canlı nesne manasına gelir.


İşte bu kök bilgilerine ve Kur’ânın kendisini tarif eden ayetlerine dayanarak diyebiliriz ki:


“Kur’ân, kâinatın manevi bir karini (eşi)’dir. Onun okunuşu ve derlenmiş aklı ve şuurudur.”

Duha Suresi'nin Mucizelik Nükteleri

Genel olarak sure içindeki ayet ve cümlelerin birbiriyle olan olağanüstü derin münasebetleri Kur’an'ın bir mucizeliği kabul edilir. Buna Belagat ilminde “nazm-ı maani” (manaların harika dizilişi) denilir. Bu olağanüstü yapı istisnasız olarak bütün surelerde vardır. Ve surenin asıl konusu ve maksadı ancak bu yöntemle ortaya çıkartılır. Bundan anlaşılan bu Kur’anî özellik 1. derecede sureler içi mevcuttur. Kur’anın bütün ayetlerinin birbiriyle bağlantısı elbette ki var. Fakat bu 2. derecedeki münasebetler nazm-ı maani gibi mucizevî bir durum arz etmezler. Sadece birer ek açıklama ve delillendirme sağlarlar.


Sureler özellikle uzun sureler arası gösterilen münasebetlerin ise ilmî ve mucizevî bir değeri yoktur. Bazı hocaların gösterdiği münasebetler bütün genel konular arasında bulunan açık şeylerdir. Ve maalesef zorlamalı olarak gösterilen bazı münasebetler, insanı güldürecek derecede basit düşüncelerdir.


Hemen hatırlatmak gerekir ki; kısa sureler ile ifade edilen Duha ve sonrası sureler arasında önemli işarî münasebetler vardır. Ki sahih rivayette; bu sureler okunduğunda tekbir ile bitirilmeleri sünnettir. Evet, bu ve benzeri bilinçli düzenlemeler içeren ve ilahî dizayn ile tertip edilen elimizdeki Mushaflar, birçok mucizevî tevafuk nüktelerini içerirler. Esbab-ı nüzule dayanılarak sözde nüzul sırasına göre tertip edilen Mushaflarda ise bu ve benzeri güzellikler kayboluyor. Çünkü:


- Esbab-ı Nüzul, rivayet olarak çok zayıftırlar. Çoğunlukla da mevzudurlar.


- Esbab-ı Nüzul, Kur’anın evrensel sonsuz ilahî ilme dayanan mucizevî yönünü parçalıyor. Onun için müfessirlerin çoğu tefsirde bunları esas almamışlar. Bunlar Kur’an'ın evrenselliğine aykırı değillerdir, demişler.


- Kur’an'ın bütünlüğünü bozan bütün yaklaşımlar, herhangi bir canlıyı türünden ve ekolojik âlemden koparıp onu cansız ve ruhsuz yapmak gibidir.


- Bugün Biyoloji, Ekoloji ve Kuantum Fiziği tarafından açıkça bilindiği üzere; nasıl kâinatta her birey, her hücre, her atom sonsuz bir bilinç ve manevî iletişim ile varlığını devam ettiriyor; aynen öyle de Kur’anın her ayeti, her cümlesi hatta her harfi ve hatta her harfin sayısal değeri, İlahî sonsuz bir bilinç okyanusu içinde yerini aldığını gösteriyor.


İşte şimdi böyle bir çerçevede surenin tefsirine geçiyoruz:


Varlığı, diyalektik süreci ve bunun içindeki din ve vahyin yerini anlatan ve 92. sure olan Leyl suresinden sonra Duha suresi geliyor. Leyl suresi bu diyalektik zıtlardan önce gece ile başlıyor. Karanlığın her şeyi kapladığı zamana yemin ediliyor. Ardından tamamıyla aydınlanan gündüze yemin ediliyor. Sonra eril ve dişil yapılara yemin ediliyor. Yeminin cevabında “Bu dualiteli ve diyalektik süreçli yapının bir meyvesi olan insan hayatı ve insanın yaptıkları, çok çeşitli olacaktır.” diye söylüyor.

Enfal Suresi

Bismillahirrahmanirrahim


1. Ayet:“Sana mal fazlalıklarını soruyorlar. Vahiy diliyle de ki: Fazlalıklar Allah’ın (sosyal ve doğal sistemin) ve Resulünündür (dini kurumlarınındır.) Sizler mal gibi somut küçük noktaları değil de, Allah gibi sonsuz gerçekleri kaybetmekten sakının. Maddi bir hayat ve gelişme için de toplumsal birliğinizi güçlendirin, onu yararlı ve işlevsel kılın. Allah’a (sonsuz ve fıtrî değerlere) ve onun sosyal elçisi olan dine itaat edin, eğer inanmış iseniz.”


Bu ayetin kelimelerinin açıklaması


“Sana soruyorlar.” Burada sana manasına gelen ke, Hz. Muhammed’in beşeri ve peygamber kişiliğinin ifadesidir. Soruyorlar kelimesi, burada “sorguluyorlar” manasındadır. Özne isteyen fiil olduğu halde, özne belirtilmemiştir. Bütün herkesin bu meseleyi sorguladığına işaret eder.


Enfal, nefil kelimesinin çoğuludur; fazlalıklar demektir. Fazladan ibadetler manasına gelen nafile kelimesi de bu kökten gelir. Burada bu kelime sadece ganimet manasında değildir. Ganimetleri de, artık değerleri de, fazla sermaye birikimlerini de içine alıyor. Çünkü bütün bunlar fazlalıktır. Bu cümlenin mucizeliğine bakın ki; 1400 senedir, bütün insanlık bu mesele üzerinden İslam dinini ve Hz. Muhammed’in samimiyetini sorguluyor; şöyle ki:


Mesela: O gün için bazı sahabeler, ganimetler ve savaşsız ele geçen mallar, neden tamamıyla bize verilmiyor, diye sorgulamışlardı. Ensar ve Muhacirlerden başka diğer dış kabileler, neden onlara fazla veriliyor, diye Hz. Muhammed’i sorguluyorlardı.


Avrupa müsteşrikleri ve Ortaçağ insanları İslam neden vergi ve ganimet alıyor, diye merak uyandırmışlar; insanları İslamdan soğutmaya çalışmışlardır. Sosyalistler, Hz. Muhammed neden artık değere ve sermaye birikimine müsaade etmiştir, diye halen itiraz ediyorlar. İşte bu ve benzeri sorgulamalara karşı Kul (de ki) kelimesi Hz. Muhammed namına der ki;


Evvela: Ben, bu işleri kendimden yapmıyorum.. Bu, Allah’ın emridir. İkinci olarak bütün bu mali yapıların hiçbiri kişisel ve nefsanî işlere gitmiyor. Kanunun ve dinin menfaatine harcanıyor. Bazı sahabelerime şahsen bir şeyler vermişsem de, onlar kendi hayatlarını ve
bütün varlıklarını Allah’a ve dine adadıkları içindir.


Üçüncü olarak: Bilin ki, insanlığın en büyük kaybı, iktidar ve sermayenin fazlasının el
değiştirmesi değildir. İnsanlığın en büyük kaybı, sonsuzluk gibi manevi değerleri ve kendi sosyal bütünlüklerini kaybetmesidir.

Nur Suresi'nden Biyoloji Nükteleri

İnsanlık tufûliyet (çocukluk) dönemini geçip soyut değerleri öğrendiği yani Âdem olduğu günden beri varlığı, varoluşu ve hayatı sorgulamaya başlamıştır. İşte bütün insanların kabul ettiği veya edebileceği bu önerme içinde üç temel önerme var:


a) Kâinatta ve varoluşun başlangıç dönemlerinde, başta artı-eksi olmak üzere bütün zıtlıklar iç içedir. Zıtlar göreceli olduğu gibi, iç içe oldukları bu dönemde görecelilikleri daha fazladır.


b) Bir ağaç gibi gelişen varoluştaki bu zıtlar, gittikçe netleşiyor ve birbirleriyle olan ilişkileri giriftleşiyor. Varlık ve hayat adeta sonsuz bir şekilde bilgi işlem içeren bir cihaz gibi oluyor.


c) Bu girift ve gittikçe artan ilişkiler, biyolojik boyuta yükseldikçe sistemin daha güzel ve daha anlamlı olmasına rağmen; anlaşılması daha da zorlaşıyor. Bu yükseliş trendi sosyolojik sahaya çıkınca bilinmezler ve anlaşılmayan olgular daha da artıyor.


Fizikten kimyaya; kimyadan biyolojiye; biyolojiden sosyolojiye, sosyolojiden psikoloji ve derin anlamı ile ontolojiye yükselen bu varoluş sürecine karşı insanlar, Âdemiyet zamanından beri birbirinden çok farklı algı ve yorumlarda bulunmuşlardır.


Bu anlamlı farklılık, hayat ve varoluşun, varlığın her çeşidini içermesinden dolayıdır. Başka bir tabir ile varlığın her yönüyle mükemmel ve saf iyilik olmasındandır. Yani eğer böyle olmasaydı mana ve anlam yönüyle bir kısım yokluklar sistemi geriletirdi. Hâlbuki saf iyilik olan varlık, asla hiçbir kusur kaldırmaz.


Mahiyet ve anlam itibarı ile varlık ve varoluş, insanlık âleminin bütün düşünürleri tarafından bir muamma (çözülmesi çok zor bir mesele) olarak ele alınmıştır. Bu muammanın çözümü konusunda semavi dinler, en başarılı ve en güzel yoruma sahiptirler. Bunların içinde de en güzeli İslam ve Kur’anın okuyuş tarzıdır. Çünkü İslam ve Kur’an zıtları bir görür, onları bütünlük, sonsuzluk ve soyut değerler çerçevesi içinde değerlendirir.


Evet, Kur’an varlığın ve varoluşun özellikle sosyal ve biyolojik boyutun çok güzel bir
okunuşudur. Konusu sosyal ve ailevi âlem olan bu 24. Surenin (Nur Suresi'nin) bir açıdan biyolojik boyuta bakan 35-58. ayetlerini numune bir çalışma olarak tefsir edeceğiz. Bu ayetleri sadece biyolojik boyuta bakan yönüyle tefsir ediyoruz. Çünkü bu ayetler hukuk, ibadet, sosyal, ruhanî ve işarî yönleriyle birçok tefsirde yeteri kadar izah edilmişlerdir. Onun için bu yazıyı sadece; Kur’anda şimdiye kadar görünmeyen veya gösterilemeyen bir boyuta, gerçekliğin aynası olan biyolojik boyuta dikkatleri çekmek için kaleme alıyorum.

Asır Suresi

Kur’an ve vahiy, biyolojik hayat gibi Allah’ın kelamı ve sözüdür (kelimesidir.) Ondan, yani Onun sonsuz sisteminden süzülmüş bir ruh ve esintidir. Bu kuru, maddi ve gürültülü dünyada nimetin, güzelliğin, gerçekliğin varlığını gösteren ve sonsuz bir bilinç ifade eden bir cennet gibidir. Evet, hayat, maddesi ve şekli itibarı ile birkaç kimyevî formüldür. Yani adeta sonsuz bilinç içeren ve DNA denilen somutlaşmış kimyevî bir yazılımdan oluşuyor. Bir buçuk milyon türün hepsinin aslı ve şimdiki varlıklarının temel taşı bu DNA sahibi hücredir. Fakat hayat, bu şekil basitliği ile beraber; sonsuz ürünler, sonsuz nimetler ve sonsuz manalar ifade eden somut bir vahiydir. İşte aynen bunun gibi vahiy metinleri de kısalıkları ile beraber, adeta sonsuz bir bilgi ve bilinç ifade ediyorlar. Eğer o kısa metinlerin DNA’sı gibi olan harflerinin dizaynının ve sayısal değerlerinin mucizeliklerini inkâr etmezsek! İmam Şafii’nin “Kur’andan sadece Asır suresi inseydi, yine yeterdi.” sözünün manası da, bu mucizevî yapı demektir. Yoksa Kur’anın geri kalan kısmına ihtiyaç yoktur, demek değildir.


Biz bu deryanın sahilinde önce surenin kısa bir krokisi olabilecek şekli mealini vereceğiz. Sonra içindeki 5 temel anahtar kavramı açıklayacağız. Daha sonra işarî mana denilebilecek sayısal bazı sırları deşifre edeceğiz. İşte:


“Asra, and olsun! Ki insanlık büyük bir hüsrandadır. İman ve amel ile bilinenler, tanınanlar hariç. Ayrıca hak, hukuk ve sabır gibi değerleri birbirlerine tavsiye edip o değerlerin yerleşmesine çalışanlar hariç.” (Kur’an, 103; ayet 1-3)


Bu surenin numarası 103’tür. Ayetleri de Besmele ile beraber 4’tür. Yani 1+3’tür. Çünkü
Besmele müstakil bir ayet sayılıyor. Bu sayı ise, bize birlik ve sonsuzluk kavramı yanında çokluk ve kesret dünyasını çağrıştırıyor. Sure bu işaretiyle demek istiyor ki; eğer insan, zamanı, asrını ve çağını değerlendirmezse, soyut olan zamandaki gerçekleri ve soyut manaları görmezse en büyük zarara girmiş olur.

bahaeddin sağlam

Konuşma daveti ve medya başvuruları için, lütfen iletişime geçiniz

+90 533 163 09 12

İstanbul | Türkiye

© 2024  Tüm hakları saklıdır.

  • Bahaeddin Saglam YouTube
  • Bahaeddin Saglam SoundCloud
  • Bahaeddin Saglam LinkedIn
  • Bahaeddin Saglam Twitter
  • Bahaeddin Saglam Facebook
bottom of page